hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet!”

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    “Ben öyle bir rüya gördüm önce. Gerçekten bize, “Bu dünya bitti ve sabah uyanınca diğer dünyaya geçeceksiniz!” diyorlar. Uyumamaya çalışıyordum rüyamda, çok panik oluyordum, oyundaki karakter Faruk gibi. Uyanınca dedim ki, bundan güzel oyun olur…” Kumbaracı50’nin yenisi “Yan Dünya”nın ortaya çıkış hikâyesini böyle anlatıyor, ilk tiyatro oyun yazarlığı deneyiminde Gülhan Kadim… 1999’da Altıdan Sonra Tiyatro adıyla merhaba diyen, 2009’da da Kumbaracı Yokuşu’na açtıkları Kumbaracı50 adı ile yoluna devam eden ekibin demirbaşlarından Gülhan Kadim ve yine ekibin gediklilerinden Ayşegül Uraz ile “Yan Dünya”yı konuştuk…

     

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, bu sana kalmış olup doğana uyar, ama tam olarak bu uzak duruş belki kaçabilceğin yegane acıdır.” der Franz Kafka (İş Bankası Kültür Yayınları / Osman Çakmakçı çevirisi) “Aforizmalar” kitabında…

    Bu defa girizgahı fazla uzatmadan direkt mesajımı sarkıtıp meramıma geçmek istedim. Hayat algısını sevdiğim üstat Kafka’nın, “Tek suçum insan olmak” dediği yerden ve insanın da kaçabileceği yeganesi yine kendisiyken ve yaşam alanı da gökyüzünde asılı duran şu yuvarlak kaya / taşın üstüyse, izninizle size -büyük bir iştahla- “Yan Dünya”yı takdim etmek isterim. Bu arada, Kafka’nın ahvalinin ortaya karışık durumunun, size yansımasını da düşünmeyi es geçmeyin derim; zira bugünlerde fanilik mesaisinin ortaya karışık hali pek iç açıcı değil!

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir gece akşam haberlerinde, yaşadığımız hayatın kapanacağı, Cumartesi gecesi uyuduktan sonra yan taraftaki dünyada uyanılacağı bilgisi verilse ve fakat yan dünyada da kimin nasıl ve nerede olduğu, yaşayıp yaşamadığı bilinmese; ne düşünürdünüz veyahut ilk eyleminiz ne olurdu? İşte bizim “Yan Dünya” hikâyemiz tam da bu sorunun etrafında şekilleniyor! Kumbaracı50’nin yeni oyunlarından; Gülhan Kadim’in yazıp yönettiği “Yan Dünya”… Sahne tasarımını kolektif üstlendikleri, kostüm tasarımında Timur Kırışman / The Kulüp Vintag imzası bulunan, müziklerinde Deniz Bayrak ve Burçak Çöllü’nün, ışık tasarımında da İsmail Sağır’ın yer aldığı oyunda; Ayşegül Tekin, Ayşegül Uraz, Meriç Rakalar, Murat Kapu, Volkan Çıkıntoğlu ve Yiğit Sertdemir rol alıyor.

    Büyük bir bilgi karmaşasının içerisinde; bekleme, kutlama ya da kaçma halinin gittikçe şiddetlendiği bir atmosferde geçen “Yan Dünya” bu kaos atmosferi ile küçük görünen karar ve eylemlerin nelere yol açabileceğinin bilinmezliği birleştiğinde ortaya çıkan çılgınlık halinin karanlık bir komedisi olarak tarifleniyor. Ve ekliyor: “Buyrunuz uyuyunuz. Uyumak mecburi, uyanmak kısmet.” Oyunu: 2, 9, 29 ve 30 Mayıs’ta, saat 20.30’da, Beyoğlu Kumbaracı50 sahnesinde dikize yatabilirsiniz. Ama öncesinde her zaman olduğu gibi fonumuzu eksik etmiyoruz; ve oyunun da fon şarkılarından biri olan Adamlar grubundan: “Atlar düşer, krallıklar yıkılır / Kuşlar göçer / Senden n'aber? / Bi' akşamüstü sarıldım kendime / Döndüm ve arkama baktım / Hepinize el salladım” diyen “Hepinize El Salladım”a ses veriyoruz. Ve hazırsanız yavaştan başlıyoruz “Yan Dünya”nın yazarı, yönetmeni Gülhan Kadim ve oyuncusu Ayşegül Uraz ile röportajımıza…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    “İlk kez bir oyun yazdım sonra da onu yönettim”

     · İzninizle sondan başlamak isterim… Amerikalı filozof Frederick Neuhouser, söz konusu iletişim eksikliğinin gündelik yaşama yansımasını şöyle örneklendirir: “Her gün yaşanan bir tema. İnsan aniden kendi hayatının ciddi boyutlarda kendinden uzaklaştığının farkına varır. Bu durumu yaşayan biri, bir zamanlar kendisi için anlamı olan kişilere karşı hiçbir şey hissetmez; onu bir zamanlar heyecanlandıran şeylere karşı ilgisizdir ve fedakârlıklarla sarıldığı projelerin kendisi için artık bir kıymeti yoktur. Toplumsal programlamanın onu sürüklediği, yabancı olduğu bir hayatı yaşar. Sosyal bir rol onu rahatsız eden bir tarzda davranmaya zorladığında bile, yaptığı her şeyin başkalarının beklentilerini karşılama amaçlı olduğunun farkına varır. Veya, çaresizce duygusal tepkiler vermek durumunda olduğunu hissettiği anlarda, kendi olmadığının farkına varma ve kendine yabancılaştığını fark etme halidir.” Neuhouser üstadın bu tanımının yamacında, bugün yaşadığımız dünya gidişatına bakınca, sizin “2023 Z Raporu”nuzdan ne çıkar? Ve Türkiye sanatına / tiyatrosuna dair 2024 yılı (kısa ve uzun vadede) öngörünüz ne olur?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     Gülhan Kadim: 2023 raporumuz bağıra bağıra “Ne yapıyorsunuz?” diye soruyor. “Bu ekonomik koşullarda delirdiniz de mi 3 oyun çıkartıyorsunuz?” diyor. Biz de ona nanik çekiyoruz. 2024 için de öngörüm yok biliyor musun? Uzun vade zaten her zaman zor da, artık kısa vade de zor. Yine aynı şeyler olacak. Her şeye rağmen üretmeye ve ısrarla ayakta kalmaya devam edeceğiz. Tek fark Beyoğlu’nda daha iyi hissedeceğiz ve daha güçlü birliktelikler, iş birlikleri kurmak için çabalayacağız.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    · Gelelim, “Buyurunuz uyuyunuz. Uyumak mecburi, uyanmak kısmet…” diyerek fonuna da “Hadi Bana Eyvallah”, “Yan Dünya, Yalan Dünya” ve “Göz Vedası” gibi sıfırdan üç şarkı ve Adamlar’dan da iki şarkı “Hayret” ve “Hepinize El Salladım”ı alan “Yan Dünya”ya… Hikâyenin doğuşunu, yazım sürecini ve sizi, bu metni sahnede endam ettirmeye heves ettiren hemhali anlatır mısınız?

    Gülhan Kadim: Ben öyle bir rüya gördüm önce. Gerçekten bize, “Bu dünya bitti ve sabah uyanınca diğer dünyaya geçeceksiniz” diyorlar. Uyumamaya çalışıyordum rüyamda, çok panik oluyordum oyundaki karakter Faruk gibi. Uyanınca dedim ki, bundan güzel oyun olur. Sonra bir sene geçti. Dedim, şu konuya bir eğileyim, küçük bir sinopsis yazayım, bir yazar arkadaşıma vereyim belki ilgilenip yazar biri. Başına oturdum ve bir anda yazmaya başladım, bir kaç sayfa sonra Yiğit’e (Sertdemir) yolladım, hani bak böyle bir dünya, belki o yazar diye de düşünüyordum. “E sen bayağı yazıyorsun işte, devam et dedi”. Sonra da bir buçuk ayda bitti metin. Demek ki kafamda ve içimde çok dönüp durmuş o dünya. Yazdığım ilk oyun oldu böylece.

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    · Metinde, provalar aşamasında ve sahnelerken hangi tür enstrümanları kullandınız? Öncelikleriniz nelerdi? Sahneleme ve anlatım güzergâhınızı ne/ler şekillendirdi ve nasıl dönüştü?

    Gülhan Kadim: Öncelikle metnin ve temanın distopik dünyasını yansıtmak önemliydi benim için. Bu dünyanın gerçek gibi algılanmasını ve ilişkilerin o gerçeklikte olmasını istedim. Oyunculuk biçimini araştırdık biraz. Öyle bir çizgide olmalıydı ki, yaşanan bütün tuhaf olaylara rağmen, hem doğal hem de doğal olmayanı aynı anda içermeliydi. Tabii bir de tempo ve zamanlamalar çok önemliydi benim için. Gittikçe hızlanan, gerçeklikten kopan ve belirsizliğin içinde çılgınlaşan bir seyirci takibi yaratmak istedim. Benim için “Yan Dünya”nın seyirciden talebi de; aklınızı, ayağı yere basan beklentilerinizi ve sorularınızı bir kenara bırakınız ve bu dünyayı kabullenip içinde seyre dalınız.

    Ayşegül Uraz: Kendime ait enstrümanlar kullanıp, onları geliştirmekten ziyade, partnerlerim ve Gülhan’ın gözüyle daha çok ilişkilendiğimi söyleyebilirim sanırım. Gülhan’ın yaratıcı olduğu “Yan Dünya” fikriyle bir an bile çelişmedim, bu bana tüm süreç boyunca çok yardım etti. Geri kalan araçlarda ise elbette kendimizden pek çok şey alıp yerleştiriyoruzdur ve fakat bu ekibin içerisinde en çok edindiğim ve geliştirdiğim şey partnerlerimden gelen, teklifler ve ilişkilenme biçimleri oldu sanırım. Dünyayı bu şekilde kuruyor olmak, karakterimi şekillendiren en büyük etmenlerden oldu. Bir de Gülhan’ın hem yazar hem de yönetmen olarak, bizimle ve getirdiğimiz tekliflerle birlikte dönüştürmeye açık olması, sınırları ortadan kaldırıp, beslenebileceğimiz yerleri tek tipleştirmeyerek yaratımımızı arttırdı diye düşünüyorum.

    · Metni oluştururken veya sahneye koyduğunuzda “bu da varmış” dediğiniz veyahut “şaşırdığınız mevzular / durumlar” oldu mu? Ayrıca bu oyun, hem Kumbaracı50 hem de sizlerin tiyatro mesaisinde nereye düşüyor?

    Gülhan Kadim: Metni oluştururken Kudret (Yiğit Sertdemir) karakterinin sürekli bahsettiği, “Eylem Felsefesi” kavramını ben uydurdum zannediyordum. Hani böyle sürekli hava atan ve zamana uymaya çalışıp kendine yer edinmek isteyen bir eniştenin çabası gibiydi benim için. Ama varmış öyle bir şey. Sürpriz oldu benim için. Provalara başladığımızda bütün ekip dünyayı hemen sahiplendi ve içinde hep birbirimizin sağlamasını yaparak ilerledik. Kumbaracı50 için biraz cesurca bir tür diyebiliriz belki. Belki de demeyiz. Çünkü geçmiş oyunlarımıza baktığımızda da bu cesareti görüyoruz sık sık. Mesela “Dertsiz Oyun”. Türkçe yazılmış tiyatro metinlerinde nedense çok da tercih edilmeyen distopik komediye Kumbaracı50’den bir bakış demek isterim. Özel hayatımdaki karşılığı müthiş bir heyecan, korku ve endişe diyebilirim. İlk kez bir oyun yazdım. Sonra da onu yönettim. Çok zormuş sonucunu beklemek. Ama ekip müthiş. Çok konforlu bir alanım var.

     “Bu hayat bitti yandaki hayata geçiyoruz deseler”

    · Kumbaracı50’nin yine meramını direkt verdiği bir oyun “Yan Dünya” ve kesinlikle “karanlık komedi”nin de sonuna kadar hakkını veriyor. Oyunun yaratıcısı ve oyuncularından biri olarak; “yan dünya”daki bilgi karmaşası / kaosunu bir de sizin yorumunuzdan dinleyelim?

    Gülhan Kadim: Bence bu çağın en büyük başlıklarından biri “bilgi”. Gittikçe de doğru ve yanlış bilginin birbirinden ayırt edilemeyeceği zamanlara doğru gidiyoruz. Yapay zekâ da gümbür gümbür geldi zaten. Çok da sorgulamadan bir inanç ya da istek üzerinden kendi cevaplarımızla bir yerlere bağlanıyoruz. Pandemide de yaşadık hep aynı şeyleri, aynı kaosu. Bugün, bu hayat bitti, yandaki hayata geçiyoruz deseler, ben işlerin çok farklı olacağını düşünmüyorum. Kimi inanmayacak, kimi umursamayacak, kimi uzaylılar geldi diyecek, kimi bize çip takacaklar diyecek ve artık o bilginin kaynağı da gelişimi de önemsizleşecek.

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    · Nazarımda oyunun hınzır gülüşünü ve anksiyete rotasını sarkıttığı yerden ben de size sormak isterim: “Akşam haberlerinde ertesi gün “yan dünya”da uyanılacağı bilgisinin verilmesi üzerine…” siz ne yapardınız?

    Gülhan Kadim: Ben bilmiyorum ne yapacağımı. Uyku tutmazdı herhalde! Acaba benim evrenle vedam nasıl olurdu? Hiç bilmiyorum. Bence bunu bilmek zor… Gerçekten o durumla karşı karşıya kalınca bilebilir insan.

    Ayşegül Uraz: Faruk gibi olmasa da ufak bir anksiyeteye kapılabileceğimi düşünsem dahi bir yandan da farklı bir hayatın bir an için daha cazip gelebileceği fikrindeyim sanırım. Elbette buna içinde bulunduğumuz coğrafya, yaşam koşulları da etki ediyor desem yalan olmaz. Hep böyle ihtimallerde distopyalar aklımıza geliyor ama 1984’e yakın bir dönem sürerken, başka bir dünya ihtimali neden bir ütopya olmasın diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Nüktedan bir yerden yaklaşacak olursam neden yan dünya bir “Kadınlar Ülkesi” ‘ütopya’sı olmasın ki!

     · “Yan Dünya”nın altı karakterini düşünürsek bugün kimlere denk düşmektedir; günümüz eleştirisi içinde nerede duruyor metin? Yaratıcıları olarak toplayınca ortaya çıkan bir “yan dünya” fotoğrafını nasıl resmedersiniz?

    Gülhan Kadim: “Yan Dünya”ya geçileceği bilgisiyle farklı davranışlar gösteren karakterlerin bir arada olması üzerinden yazdım aslında. Faruk (Murat Kapu) müthiş bir endişe içerisinde, çok fazla sorusu var, kimse yanıtlamıyor, kimse sorularını da umursamıyor, oradan oraya savuruluyor, ölmek istemiyor, yarım kalsın istemiyor. Şehnaz (Ayşegül Uraz) ve eşi Diğer Faruk (Meriç Rakalar) her şey olabilir kafasındalar. Ne olacaksa olacak biz bir şey değiştiremeyiz, o halde kendi vedamızı kurgulayalım diyorlar. Kudret (Yiğit Sertdemir) hiçbir şeyden etkilenmiyor, oyuna geldiği gibi hiç dönüşmeden gidiyor. Ne düşündüğü belirsiz sadece kendi fikirlerine odaklanmış. Sema (Ayşegül Tekin) bir karar vererek onu uygulamaya başlıyor son gecede. En net karakter... Biraz da kendi oyununu yazıp oynuyor. Adam (Volkan Çıkıntoğlu) son anda geceye dahil oluyor ama her şeyin sonucu gibi oluyor. Bu karakterlerin hiç birisini eleştirip yargılamıyorum ben. Sadece insanların büyütmeye bayıldığı kaos ortamını kocaman gösteren bir büyüteçle bakalım istiyorum. Neticede ipin ucu kaçıyor. Sonra tutsan da bir anlamı olmuyor.

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    · Karakterleri yaratırken fonunuzda neler vardı; aklınızdan çıkmayan bi’ses, görüntü, müzik, replik, öge veya objeler gibi?

    Gülhan Kadim: Bu sorunun bir kısmına yukarıda yanıt vermişim gibi hissediyorum! Adamlar’ın şarkıları baştan beri kafamda dolanıyordu. Onun dışında oyunu yazarken de yönetmişim gibi yazdım galiba. Kafamda dolanan her şey metinde vardı.

    “Farklı karakterlerin her şeyi bırakıp dans ettikleri”

    · Oyunda sizi en çok etkileyen bölüm ya da sahne hangisi? Ve bu sizde nasıl bir durum / hissiyat hemhali yaratıyor?

    Gülhan Kadim: Finali. Ama tabii ki anlatamam, spoiler veren bir yönetmen olmayayım! İçine düşülen anlamsızlığı büyük bir cümleyle bitirmeyen ve belirsizliğin kollarına bırakan bir his. Bunu seviyorum. Çünkü her sorunun cevabı yoktur. Bilmediğimiz bir yerde kalabiliriz.

    Ayşegül Uraz: Oyunda beni en çok etkileyen yerlerden bir tanesi, oyundaki birbirinden farklı karakterlerin her şeyi bırakıp dans ettikleri, temas ettikleri, Sema'nın deyimiyle kendilerini “devinime bıraktıkları” yer sanırım. Oyun boyunca olabileceklerden en fazla korkup anksiyete yaşayan karakterle, oyunun başından beri olabilecek ihtimalleri hiç umursamayan karakter bile eşitleniyor o sahnede. Sadece ruhani bırakmanın dışında, bedenlerin, sınırlarını ve cinsiyetlerin de ortadan kalktığı, daha geçirgen, daha akışkan bir ânâ geçiyor sanki karakterler. “Bırakma”nın son derece zor olduğu bir dönemde, başka bir ihtimalle, birbirinden ayrı tüm karakterlerin eşitlenip kendilerini özgür hissettikleri bir ânâ tanıklık ediyor yahut aynalıyor olmak bana çok iyi geliyor!

    “Yan Dünya: Uyumak mecburi, uyanmak kısmet”

    · Diyelim ki oyunun karakterleriyle tesadüf bu ya denk düştünüz ve aynı masalarda kelamdasınız. Öncesinden de az-çok hayat hikâyelerini biliyorsunuz. Bir sözünüz olsa, bu ne olurdu?

    Gülhan Kadim: “Manyak mısınız?”

    Ayşegül Uraz: Sanırım kendi karakterime şunu demek isterdim: “Şehnaz, şu hayatta var oluşundaki gamsızlığına, hayatı ti'ye alma biçimine, sınırları kaldırabilme özgürlüğüne ve kendi sınırlarına sahip çıkabilmene, son olarak elbette şu özgüvenine hayranım doğrusu.”

    · Son zamanlarda size iyi gelen veya ilginize mazhar olan neler var; kitap, müzik, tiyatro, albüm, sergi veyahut bir an veya bir fotoğraf karesi gibi, paylaşırsanız biz de nasiplenelim isterim?

    Gülhan Kadim: Ben son zamanlarda en çok seyrettiğim filmlerden etkilendim: “Poor Things”, “Zone of Interest”, “Öğretmenler Odası” ve en son “All of us Strangers”.

    Ayşegül Uraz: Şu an Ursula Le Guin’in (İthaki Yayınları, Seda Ersavcı çevirisi) “Dünyanın Kıyısında Dans (kelimeler, kadınlar, mekânlar üzerine düşünceler)” kitabını okuyorum; beni büyüttüğünü ve elimden tuttuğunu hissettiğim bir okuma oluyor. Bir de Oruç Aruoba’nın (Metis Yayınları) “Uzak” kitabını. Özlemeye dair yazılmış en güzel şeylerden biri sanırım benim için. Müzik için vereceğim örneklerse birbirinden çok ayrı! Zihin, beden ve ruh çalışmalarını hayranlıkla takip ettiğim bir kadın var; Hazal Ekser onun bir spotify listesi var “Bedenle Bağ” diye, kendi derslerinde kullandığı şarkılarını paylaştığı... Birbirinden ayrı müzikleri tek listede dinlemek ruhumu coşturuyor. Bir de Burçak Çöllü’nün “Bir Derin Uykuda” şarkısı döndürüp döndürüp dinlediklerimden. Sergi için ise Hamburg şehir müzesinde, Guerrillas Girls'ün ilham verici sergisini gezme fırsatını bulduğumda çok etkilenmiştim. Onun dışında bu dönem kolaj / dekolaj işlerinden çok ilham aldığımı söyleyebilirim.

    · 2024 / 2025 yılı projelerinizden, kafanızda veya hayalinizde veyahut masanızda olan işlerden bahseder misiniz?

    Gülhan Kadim: Henüz netleşmemiş olanlardan bahsedemem ama yeni bir oyunda oyuncu olarak yer almak istiyorum. Ayrıca bir oyun daha yazmaya başladım.

    · Ve son olarak “bu da var paylaşalım, çoğalsın...” dediğiniz neler varsa yazmak / eklemek isterim?

    Gülhan Kadim: Beyoğlu’ndayız, gelseniz!

    Ayşegül Uraz: Beyoğlu’nun değişeceğini umduğumuz çehresinin kültür-sanat etkinliklerinden bağımsız olamayacağına inanıyor ve Beyoğlu’nda uzundur direnen ve yaşayan bir tiyatronun oyuncusu olarak seyircinin bizi yalnız bırakmamasını, uzundur ayağını kestiği biricik Beyoğlu'muzun yolunu, keyifle yeniden hatırlaması için çağrıda bulunmak isterim! Çünkü birlikte değiştireceğiz. Bir buradayız, Kumbaracı Yokuşu’nda, 50 numarada.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow